KÜRK MANTOLU MADONNA - SABAHATTİN ALİ
Kürk Mantolu Madonna 1943 yılında Sabahattin Ali tarafından yazılan bir romandır. Kitap ilk olarak 18 Aralık 1940 - 8 Şubat 1941 yılları arasında 48 bölüm olmak üzere Hakikat gazetesinde yayınlanmıştır. Sabahattin Ali’ nin bu romanı için ilk önce “ Lüzumsuz Adam” başlığını düşünüp daha sonra vazgeçtiği Cevdet Kudret Solok tarafından dile getirilmiştir. Pertev Naili Boratav ise Sabahattin Ali’nin bu romanı ilk önce öykü olarak yazıp başlığını da “ Yirmi Sekiz “ olarak düşündüğünü söylemiştir.
Sabahattin Ali'nin en ünlü eserlerinden biri olan Kürk Mantolu Madonna, okuyucuyu sürekli merakta bırakan bir aşk romanıdır. Aslında ana karakterimizin yaşadığı hayat aslında hepimizin günlük hayatta yaşadığı durumlardır . Bizler " insan düşüncesi" kavramını çok basitie indirgiyoruz. Her birimizin farklı hayatları ,farklı düşünceleri var. Bu yüzden de birinin bizi tam olarak anlaması mümkün değildir. Hiç oturup "Acaba bu insan ne yaşadı? Nasıl zorluklara katlandı? Niye böyle davranıyor? diye düşünmüyor birbirimizi çok kolay yargılıyoruz. Bu kitapta bize asıl öğretilen ön yargılı olmamamız gerektiği ve her insanın tanınmaya, anlaşılmaya değer olduğudur.
Kitap özetine gelicek olursak; Karakterimiz Rasim bir arkadaşının yerinde işe başlar ve orada Raif Bey'i görür. Onun çok içine kapanık ve içinde çok başka bir dünya olduğunu düşünür. Zamanla Raif Bey'le iletişim kurmaya başlar ve Raif Bey'in not defterini farkeder. Not defterinde yazanları çok merak eden Rasim , not defterinde ne yazdığını sorar fakat cevap alamaz. Bir gün Raif Bey rahatsızlanır ve bunda bir iş olduğunu düşünen Rasim not defterini alır ve okumaya başlar.
Defterde Raif Beyi'in Almanya'ya çalışmaya gittiği sıradaki hayat hikayesi yazmaktadır. Raif Bey çalışmaya gittiği dönemde bir resim sergisine katılır ve oradaki Kürk Mantolu Madonna tablosuna hayran olur. Her gün o tabloyu görmek için resim sergisine gider. Bir gün bir mekanda tablodaki kadın Maria ile tanışır. Zaman içinde Maria ve Raif Bey birbirlerine aşık olurlar .Babasının hastalığı üzerine Raif Bey ülkesine geri döner fakat Maria ile iletişimini asla koparmaz, sürekli mektuplaşmaya devam ederler. Bir süre sonra Maria'dan mektup alamayan Raif Bey onu merak eder ve yurt dışına geri gider. Gittiği vakit Maria'nın öldüğünü öğrenir. Ülkeye geri dönen Raif Bey burada kendisine mutsuz bir hayat kurar çünkü onu hiç unutamamıştır. Daha sonra hiçbir şeyi önemsememeye başlar.
Kitapta sevdiğim alıntılara gelirsek;
"... İnsanlara ne kadar muhtaç olursam, onlardan
kaçmak ihtiyacım da o kadar artıyordu..."
Seni seviyorum... Deli gibi değil, gayet aklı başında
olarak seviyorum...
“İçimde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı”
"Berlin'de yalnızsınız değil mi?" dedi.
"Tamamen yalnızım... Ama Berlin'de değil...
Bütün dünyada yalnızım... Küçükten beri..."
Dünyanın en basit, en zavallı, hatta en ahmak adamı bile,
insanı hayretten hayrete düşürecek ne müthiş ve karışık bir ruha maliktir!..
Niçin bunu anlamakta bu kadar kaçıyor ve insan dedikleri mahluku anlaşılması ve
hakkında hüküm verilmesi en kolay şeylerden biri zannediyoruz? Niçin ilk defa
gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk
rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye
geçiveriyoruz?
Ben dünyadan ziyade kafamın içinde yaşayan bir insanım...
Benim okurken çok severek okuduğum bu kitabı herkese şiddetle tavsiye ediyorum. Yazımı burda noktalıyorum. Okuduğunuz için teşekkürler. Diğer kitap incelemelerimize kitap köşesi kısmımızdan bakabilirsiniz.
Yorum Gönder