Neden Rüya Görürüz ?

Bilim adamları, bir gecede yaklaşık 3-6 rüya gördüğümüzü ve bu rüyaların yaklaşık% 95'inin ertesi sabah unutulduğunu tahmin ediyor. Rüya, uyku döngüsünün REM (Hızlı Göz Hareketi) sırasında meydana gelir. REM uykusu sırasında gözleriniz farklı yönlere hızla hareket eder. Genellikle, REM uykusu siz uyuduktan 90 dakika sonra gerçekleşir. Beyniniz daha aktif olduğu için bu süre zarfında yoğun rüyalar görme eğilimindesinizdir.


Milattan önce 3000'li yıllarda Mezopotamyalı krallar rüyalarını bal mumu tabletlere yazıp yorumladılar. Bin yıl sonra, Antik mısırlılar bir rüya kitabı yazdılar. İçerisinde yüzden fazla rüya ve rüya tabiri bulunuyordu. Daha sonraki yıllarda, rüya görmemizin nedenini anlamak için araştırmalarımıza hiç ara vermedik. Bu nedenle, birçok bilimsel araştırma, teknolojik gelişme ve kararlılık sonucunda hala kesin cevaplar bulamadık fakat bazı ilginç teorilerimiz var.

          Dileklerimizi gerçekleştirmek için rüya görürüz

1900'lü yılların başında Sigmund Freud, gördüğümüz tüm rüyaların ve kâbusların bilinçli günlük yaşantımızdaki imgelerin toplamı olduklarını, buna ek olarak bilinçaltımızdaki dileklerimizi gerçekleştirmekle ilgili sembolik anlamlar taşıdıklarını ileri sürdü. Freud, bir rüyadan uyandığımızda hatırladığımız her şeyin, bilinçdışındaki ilkel düşüncelerimiz, dürtülerimiz ve arzularımızın sembolik bir temsilcisi olduğu teorisini ortaya attı. Freud, bu hatırlanan unsurları inceleyerek bilinçdışındaki içeriğin bilincimize ulaşıp açığa çıkabileceğine ve bu içeriğin bastırılması sonucu ortaya çıkan psikolojik sorunların üzerine gidilip çözülebileceğine inandı.

      Hatırlamak için rüya görürüz

Belirli zihinsel işlevlerin verimini artırmak için uyumak iyidir fakat uyurken rüya görmek daha da iyidir. 2010'da araştırmacılar, karmaşık 3 boyutlu bir labirenti geçmeye çalışan deneklerden ikinci denemelerinden önce uykuya dalıp labirenti rüyalarında gören denekler çok daha başarılı oldular. Aslına bakılırsa bu denekler, sadece denemeler sırasında uyanıkken labirenti düşünen ve uykuya dalıp labirenti rüyalarında görmeyen deneklerden on kat daha başarılıydılar. Araştırmacılar, belirli hafıza işlemlerinin sadece uyku anında gerçekleştiğini ve gördüğümüz rüyaların bu işlemlerin gerçekleştiğinin göstergesi olduğunu öne sürdüler.

      Unutmak için rüya görürüz

Beynimizde, yaklaşık 10.000 trilyon sinirsel bağlantı vardır. Düşündüğümüz ve yaptığımız her şey bu bağlantıların oluşmasını sağlar. 1983'de, tersten öğrenme denilen nörobiyolojik rüya teorisine göre uyurken ve özellikle REM uykusu döngüsünde nörokorteksiniz bu sinirsel bağlantıları inceler ve gereksiz olanları temizler. Rüya görmemize neden olan bu unutma süreci olmadan beynimiz gereksiz bağlantılarla dolabilir ve parazitli düşünceler, uyanıkken yapılması gereken düşünme işlevini engelleyebilir.


          Beynimizin devamlı çalışabilmesi için rüya görürüz

Devamlı aktivasyon teorisine göre rüyalar, beynin düzgün çalışabilmesi için sürekli hafızayı pekiştirip uzun süreli hafızalar oluşturma ihtiyacından doğar. Dıştan gelen bilgiler belirli bir seviyenin altına indiğinde, tıpkı uyku halinde olduğu gibi, beynimiz otomatik olarak hafıza depolarından bilgi üretimini tetikler, bu da rüyalarımızda deneyimlediğimiz düşünceler ve hisler şeklinde bize geri döner. Diğer bir deyişle rüyalarımız, beynimizin uyku anında etkinleştirdiği bir ekran koruyucusu olabilir, böylece beynimiz tamamıyla devre dışı kalmaz.  

      Prova yapmak için rüya görürüz

Tehlikeli ve korkutucu durumları içeren rüyalar sık sık karşımıza çıkar ve ilkel içgüdü provası teorisine göre bir rüyanın içeriği, o rüyanın amacı için önemlidir. Gece yarısı ormanda bir ayı tarafından kovalanmak ya da karanlık bir sokakta bir ninja ile dövüşmek gibi rüyalar,  kavga et-kaç içgüdülerimizi deneyimlememizi sağlar ve hayatımızda ihtiyacımız olursa diye bu içgüdüleri hazır ve güvenilir tutar. Fakat rüyalar her zaman kötü olmaz. Örneğin, çekici komşunuz hakkında gördüğünüz rüyalar, sizin üreme içgüdünüzü deneyimlemenizi de sağlayabilir.

      İyileşmek için rüya görürüz

Beyindeki stres sinir ileticileri, uykunun REM aşamasında ve travmatik deneyimlerin olduğu rüyalarda bile daha az aktiftir. Bu nedenle bazı araştırmacılar, rüya görmenin amaçlarından birinin psikolojik açıdan iyileşmeyi sağlamak için kötü deneyimlerimizin acısını hafifletmek olduğunu düşünmektedirler. Zihinsel baskının az olduğu rüyalarda travmatik olayları tekrar yaşamak daha net bir bakış açısı ve psikolojik olarak sağlıklı yollarla olayları daha iyi kavrama yeteneği sunar. Ruh hali rahatsızlıkları ve TSSR olan insanlar sık sık uyumakta zorluk çekerler. Bu nedenle bazı bilim adamları, uyku eksikliğinin bu hastalıklara katkıda bulunan bir faktör olduğuna inanmaktadırlar.



       Sorunları çözmek için rüya görürüz

Gerçeklik ve mantıkla sınırlandırılmamış olan rüyalar sayesinde zihnimiz sorunları kavrayabilmek için sonsuz senaryolar üretebilir ve uyanıkken aklımıza gelmeyecek çözümler bulabilir. John Steinbeck bu duruma uyku komitesi adını verdi ve araştırmacı, sorunları çözmede rüya görmenin etkisini kanıtladı. Ünlü kimyager August Kekule de tıpkı bu şekilde benzen molekülünün yapısını keşfetmişti. Bu nedenle bazen bir sorunun en iyi çözümü uyumaktır. Bunlar, en önemli teorilerden sadece birkaçıydı.

Peki, Rüyalar Ne Anlama Gelir?

Freud: Bilinçsiz Zihne Giden Yol Olarak Düşler

"Düşlerin Yorumu" adlı kitabında Sigmund Freud, rüyaların içeriğinin dileklerin yerine getirilmesiyle ilgili olduğunu öne sürdü. Freud, bu sürecin "rüya çalışması" olarak adlandırdığı dört unsurunu da tanımlamıştır:

  •      Yoğunlaşma: Birçok farklı fikir ve kavram, tek bir rüya kapsamında temsil edilir. Bilgi, tek bir düşünce veya imge halinde yoğunlaştırılır.
  •      Yer değiştirme: Rüya çalışmasının bu unsuru, rüyanın önemli ve önemsiz kısımlarını karıştırarak gizli içeriğin duygusal anlamını gizler.
  •      Simgeleştirme: Bu işlem aynı zamanda rüyanın gizli içeriğini sembolize etmesi amaçlanan nesneleri dâhil ederek rüyanın içerdiği bastırılmış fikirleri sansürlüyor.
  •       İkincil revizyon: Rüya görme sürecinin bu son aşamasında Freud; rüyayı anlaşılır kılmak için rüyanın tuhaf unsurlarının yeniden düzenlenmesini, böylece rüyanın açık içeriğini oluşturmasını önerdi.


Jung: Arketipler ve Kolektif Bilinçdışı

Carl Jung, Freud ile bazı ortak noktaları paylaşırken; rüyaların bastırılmış dileklerin bir ifadesinden daha fazlası olduğunu savundu. Jung, rüyaların hem kişisel hem de kolektif bilinçdışını ortaya çıkardığını ve rüyaların, ruhun uyanık yaşamda az gelişmiş olan kısımlarını telafi etmeye hizmet ettiğine inandığını öne sürdü. Jung ayrıca, anima, gölge ve animus gibi arketiplerin genellikle rüyalardaki sembolik nesneler veya figürlerle temsil edildiğini öne sürdü. Bu sembollerin bilinçli zihin tarafından bastırılan tutumları temsil ettiğine inanıyordu. Belirli sembollerin belirli bilinçdışı düşünceleri temsil ettiğini sıklıkla öne süren Freud'dan farklı olarak Jung; rüyaların son derece kişisel olabileceğine ve bu rüyaları yorumlamanın bireyler hakkında çok şey bilmeyi gerektirdiğine inanıyordu.




Salon: Bilişsel Bir Süreç Olarak Düşler

Calvin S. Hall, rüyaların; kişisel hayatımızın unsurlarının "kavramları" olarak hizmet ettiği bilişsel sürecin bir parçası olduğunu öne sürdü. Hall, katılımcılardan gelen binlerce rüya günlüğünü analiz ederek temalar ve kalıplar aradı. Sonunda rüyalarımızı birkaç kategoriye ayıran niceliksel bir kodlama sistemi oluşturdu.

Hall'un teorisine göre, rüyaları yorumlamak bilmeyi gerektirir :

  • Hayalperestin, rüya içindeki eylemleri
  • Rüyadaki nesneler ve figürler
  • Hayalperest ile rüyadaki karakterler arasındaki etkileşimler
  • Rüyanın yeri, geçişleri ve sonucu

Bu rüya yorumunun nihai amacı; rüyayı anlamak değil, rüya göreni anlamaktır. Hall tarafından yapılan araştırma, insanların uyanıkken sergiledikleri özelliklerin rüyalarda ifade edilenlerle aynı olduğunu ortaya koydu.


Domhoff: Uyanma Hayatının Yansıması Olarak Düşler

G. William Domhoff, Miami Üniversitesi'nde Calvin Hall ile birlikte çalışan tanınmış bir rüya araştırmacısıdır. Domhoff, rüyaların içeriği üzerine yapılan geniş çaplı çalışmalarda; rüyaların, gerçek hayatının düşüncelerini ve endişelerini yansıttığını buldu. Domhoff, rüya görme sürecinin; nörolojik aşamalardan ve bir şema sisteminden oluşan, nörobilişsel bir rüya modeli önerir. Rüya içeriğinin bu bilişsel süreçlerden kaynaklandığını savunur.


"Ortak Görülen 8 Rüya ve Anlamları" adlı yazımızı okumak için buraya tıklayınız !

Yorum Yazın

Daha yeni Daha eski