Kitap okuma alışkanlığını daha yeni yeni ediniyorken bu
kitap karşıma çıkmıştı ve ilk okuduğum Kristin Hannah kitabıydı. Tek kelimeyle bayılmıştım! Yazar duyguları o kadar iyi geçiriyor o kadar yaşatıyor ki
kitabı okurken resmen karakterlere bürünüyorsunuz. Kitabın dili sade, akıcı,
içten okurken hiç sıkılmayacağınıza eminim. Çok duygu yüklü bir kitap, duygularının
varlığını unutmuş biri bile bu kitabı okurken içten içe bir kıpırtı hissedebilir.
Kitap liseden başlayıp üniversiteye kadar giden bir dostluğu
anlatıyor. Bu süreçte Tully ve Kate’in kalp kırıklıklarını, mutluluklarını,
hüzünlerini başından geçenleri görüyoruz. Zaman zaman arkadaşlıklarında krizler
olmuyor değil ama aralarındaki o bağ asla kopmuyor. Dostluğu en gerçek haliyle
anlatıyor yazarımız. Hatta öyle ki bazen okurken ‘Vay be! Böyle dostluklar var
mıdır?’ diye düşündüğüm çok oldu.
Kitabı okurken -özellikle son kısmını- yanınıza bir kutu
peçete almanızı öneriyorum. Çünkü ağlaya ağlaya bir hal oldum. Duygusal bir
insansanız sizin de aynı duruma düşeceğinize eminim.
Sevdiğim alıntılara gelirsem:
Alevleri yalnız başına izleyecekse dünyayı kasıp kavurmanın ne anlamı vardı?
En iyi arkadaşlar işte bunun için vardı: Size ayna tutup kalbinizden geçenleri göstermek için.
Bir at bir gecede yaşlanıp sakatlanabilirdi. Bir arkadaş da aynı hızda bir yabancıya dönüşebilirdi.
Aşkın ne demek olduğunu, insanın nasıl içini dışına çevirdiğini ve yüreğini nasıl da kuruttuğunu biliyordu. Karşılıksız aşk soğuk ve berbat bir şeydi.
Kitabı hatırladıkça bile inanın bir kalbim sıkışıyor, gözlerim doluyor. Kitabı kesinlikle öneriyorum! Bir sonraki incelemede görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.
Yorum Gönder