Ben hiçbir zaman kalıpların içini dolduramadım. Benden beklenileni değil kendimden beklediğimi yaparak ilerledim. Düştüm, kalktım, ağladım, güldüm, barıştım, savaştım. Ama günün sonunda her zaman kendim oldum. Yaptığım her işte ecem gibiydim. Duruşumla bakışımla, nefes alışımla hep kendime benzedim. Kimi çok yüceltti, kimi çok aşağıladı; iyisine de kötüsüne de teşekkür ettim. Çünkü bu benim hayatımdı ve ben kimse için yaşamıyordum. Övgülerinizin beni cennete götürmeyeceğini bildiğim gibi aşağılamalarınızın da beni cehenneme götürmeyeceğini biliyordum.
Sadece
bir an durun ve düşünün… Bu yaşadığınız hayat sahiden sizin hayatınız mı? Kurallarınızı neye göre belirliyorsunuz? Ya da
sizden olmayanı nasıl bu kadar rahat eleştiriyorsunuz? Hiç kendinize sormuyor musunuz,
buna karışmaya benim haddim var mı? İnsanlar… Öyle garipler ki, başkalarının
hayatlarını acımasızca eleştirirken, kendi hayatlarının geçip gittiğini
göremiyorlar. Yaşadığınız hayatları sahte kimliklerle yaşıyorsunuz. Ama hayat
bu değil, a
Peki bir avuç toprakta sonlanacak bu oyunda, neden bu kadar anlayışsızsınız? Kaktüsün dikeni var diye çiçek açmaz mı sanıyorsunuz? Ya da ağaç hep yeşil mi kalır hiç yapraklarını dökmez mi? Davranışın sürekliliği yokken, yargılarınızın kesin hükmü nerden geliyor… Kalıplara hiçbir zaman sığmadım, aynadaki yansımam ruhumla ahenk içinde! Her daim kendi olan, kalıplara sığmayan güzel kadınlara armağan etmek istiyorum bu yazımı. Birlikte güzeliz, Bütün renklerimiz bir aradayken, Gökkuşağı gibiyken…
“Hangi
çiçek, diğerini “sarı açtı” diye ayıplar?
Hangi
kuş, “farklı ötünce” diğerine yasak koyar?
Derisinden,
dilinden ötürü öldürülüyor insanlar.
Ah
insanlar! Her şeyi bulup kendini bulamayanlar…” -Charles Bukowski
Çok güzel bir yazı olmuş tebrik ederim 👍🏻
YanıtlaSilYorum Gönder